EGEÇEP 15. BİLEŞENLER KURULTAYI SONUÇ BİLDİRGESİ
“DOĞANIN TALANINA İZİN VERMEYECEĞİZ! DİRENECEĞİZ! KARARLIYIZ!” sloganıyla, 28 Mart 2021 tarihinde, Pandemi koşulları nedeniyle online olarak toplanan EGEÇEP 15. Bileşenler kurultayımız, Ege bölgesindeki bileşen örgüt temsilcileri, bireysel katılımlar ve bileşen adayı kuruluşların katılımlarıyla gerçekleştirilmiştir. Kurultayımızda yaşanan süreç değerlendirilmiş ve sermayenin kar hırsı uğruna yaşam alanlarımıza ve doğaya yönelik saldırılarına karşı, pandemi koşullarına rağmen mücadele kararlılığı bir kez daha vurgulanmıştır.
15. Kurultayımız, yaptığı değerlendirmeler sonucu aşağıda belirtilen tespitleri kurultay sonuç bildirgesi olarak kamuoyu ile paylaşmayı kararlaştırmıştır.
- Sanayileşme ve kentleşmenin ortaya çıkardığı sorunların başında ekolojik yıkımlar gelmektedir. Ekolojik yıkımlar, özellikle kapitalist dönemde ortaya çıkan kalkınmacı modelin bir sonucu olarak ekosistemi ve doğal dengeleri bozması ile başlamıştır. Her geçen gün artan ve acil çözümler gerektiren ekolojik yıkımlar, son yıllarda insanların, bitki ve hayvan türlerinin varlığını ve yaşamlarını ciddi bir şekilde tehdit eder duruma gelmiştir.
- İnsanların, diğer canlıların yaşam alanlarına müdahale etmesi, diğer bir deyimle diğer canlıların yaşam alanlarını işgal etmesi, onlara neredeyse hiç yaşanabilecek alan bırakmaması ister istemez birçok canlı türünün yok olmasına veya yok olma tehlikesine yol açmaktadır. Yaban hayatına yönelik bu durum, son bir yıldır, dünya genelindeki milyonlarca insanın ölümüne neden olan covid-19 gibi salgın hastalıklara da neden olduğu bilim insanlarınca duyurulmaktadır. .
- Geçtiğimiz yılın gündelik, siyasal, ekonomik koşullarını belirleyen covid19 pandemi koşulları, ekolojik geleceğimize dair kaygıları gündelik yaşamımızın merkezi haline getirdi. Dünyayı ve ülkemizi yakından etkileyen Covid 19 salgını, küresel ekonomik krize eşlik eden küresel siyasal krizleri de derinleştirdi. Pandemi koşulları, temel haklar ve özgürlükler alanında olduğu kadar sosyal haklar alanında da önemli kısıtlamalara yol açtı.
- AKP-MHP iktidarının ekonomik krizden çıkış yolu olarak bulduğu yöntemlerden biri de doğanın yağmalanması, ekolojik yıkım projeleridir. Pandemi koşullarını fırsat olarak değerlendiren AKP-MHP iktidarı, doğayı ve yaşam alanlarını talan edip, Türkiye’nin dört bir yanını altın ve diğer metalik madenler, nükleer veya termik santraller, HES’ler vb açarak yerli ve yabancı sermaye şirketlerine teslim etmektedir. Bugün Kazdağları’ndan Fatsa’ya, Cerrattepe’den Salda Gölü’ne, Kanal İstanbul’dan Munzur’a, Meryem Ana’dan Hasankeyf’e kadar doğal ve kültürel varlıkları tahrip eden, yağmalayan projeler son hızla devam etmektedir.
- Yaklaşık 300.000 İzmir’linin içme suyunun sağlaması için planlanan Çamlı barajı, Efemçukuru Altın Madenine kurban edilirken, 130 km uzaklıktaki Gördes barajından İzmir’e su getirilerek, o havzanın ve Marmara Gölü’nün hakkı olan su gasp edilmektedir.
- Ülkemiz insanı bu kadar zor durumdayken iktidar, gözünü kar hırsı bürümüş bir avuç sermayedarı daha da zengin edebilmek için Kanal İstanbul adı altında yeni bir doğa katliamını hayata geçirmeye çalışmaktadır.
- İzmir’in Çernobili olarak da bilinen Gaziemir’de eski kurşun fabrikası bahçesinde gömülü halde bulunan ağır metaller ve radyoaktive bulaşmış atıklar İzmirlilerin sağlığı için tehlike saçmaya devam etmekte olup, bütün girişimlere rağmen sorumlular hakkında herhangi bir işlem yapılmadığı gibi atıkların temizlenmesi konusunda herhangi bir işlem yapılmamıştır.
- Her geçen gün sayısı artan balık çiftlikleriyle beraber denizlerimiz kirletiliyor ve bir anlamda özelleştiriliyor. Balık çiftlikleri denizlerin kirlenmesine neden olduğu gibi GDO’lu yemlerle ve kimyasal maddelerle beslenen balıklar tüketenler üzerinde sağlık sorunlarına da neden olabilmektedir.
- İklim krizinin bir sonucu olarak kuraklık ve su kıtlığı yaşamsal tehditlerin en önemlilerinden birini oluşturmaktadır. Nehir ve akarsular üzerinde kurulan HES’ler ve su kaynaklarını oluşturan ormanların madenciler eliyle yok edilmesi sonucu temiz su kaynakları her geçen yıl giderek azalmaktadır. Ağırlıklı olarak tarım alanında ve sanayide kullanılan su kaynakları aynı zamanda kirletilmektedir. Su krizinin yaşanmaya başlandığı böylesi bir dönemde gelecek için hayati öneme sahip sulak alanlar yapılan yönetmelik değişikliği ile korunmak yerine imara açılmaktadır.
- Tüm canlılar için yaşamsal öneme sahip gıda ürünlerinin yetiştirildiği tarım alanlarının sanayi bölgeleri olarak ayrılması ve güneş enerjisi panellerinin tarım alanlarına yapılması gıda üretimini azaltmakta sonuç olarak gıda krizine yol açmaktadır.
- Dünya, hızla fosil yakıtlardan uzaklaşırken Ege’nin her iki yakasındaki iktidarlar, Akdeniz’de doğalgaz ve petrol aramalarına ülkelerimizi savaşın eşiğine getirme pahasına devam etmektedir.
- Ülkenin enerji ihtiyacı var diyerek, başta Ege bölgesi olmak üzere en verimli tarım alanları, enerji şirketlerine devrediliyor. Ülkenin bütün dağları madenci şirketlere para kazandırmak için maden sahası ilan ediliyor. 2020 yılında 508 bin 862 hektar alan madenlere açıldı ve ruhsat verildi. 2020 yılı itibarıyla Türkiye’de maden arama ruhsat sahalarının toplam alanı 7 milyon 709 bin 205 hektar olarak açıklandı. Yalnızca Aydın’da 264 maden arama ve işletme ruhsatı bulunuyor
- Diğer yandan, haklar ve özgürlükler alanını olumsuz etkileyen acele kamulaştırma, rezerv alan ve riskli alan kararları, ÇED kararları, imar ve çevre düzeni planı değişiklikleri, iktidarın son yıllarda sıkça başvurduğu bir yöntem haline geldi. Bunlara 2020 yılında özellikle ÇED gerekli değildir kararları, ÇED muafiyet kararları gibi çevresel denetim kapsamı dışında tutulacak daha etkili hukuki araçlar ve istisna sayılacak düzenlemeler eklendi. Bu uygulamalara karşı hukuksal mücadele yürütmek isteyen kişi ve kurumlar ise yüklü miktarlarda dava masraflarıyla karşılaşmaktadır. Devletin asli görevi olması gereken, çevrenin ve doğanın korunması görevi, yaşam savunucularına kalmış durumdadır. Yaşam alanlarına yönelik hukuksuz girişimlere karşı açılacak davaların masraflarının kamu tarafından karşılanmasını öncelikle çözülmesi gereken bir görev olarak görmekteyiz.
Bütün bu gelişmeler karşısında dünyanın başka yerlerinde ve ülkemizde ekoloji mücadelesi veren diğer ekoloji örgütleriyle ortak mücadele kanallarının oluşturulması bugün en önemli gündem konularından birisidir. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs ekoloji örgütlerinin Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz arama girişimlerine karşı başlattıkları “Kazma Bırak” kampanyasını ortak mücadelenin geliştirilmesi açısından önemli bir adım olarak görmekteyiz.
Ekolojik mücadele, aynı zamanda canlı yaşamının korunması mücadelesidir. Günümüz ve geleceğimizde daha çok öne çıkacak yaşam alanlarının korunması mücadelesinin daha örgütlü sürdürülmesi için EGEÇEP ve bileşenleri, üzerilerine düşen sorumluluğu yerine getirme konusunda kararlıdır.
EGEÇEP ve Bileşenler olarak bizlerin doğanın sahibi değil, sadece bir parçası olduğumuz, insanların olduğu kadar diğer canlıların da yaşama hakkı olduğu bilinciyle, yaban hayatının ve doğanın korunması için her türlü demokratik ve hukuksal mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Doğadan, yaşamdan yana olan bütün kesimleri ekolojik sorunlara duyarlı olmaya ve birlikte mücadeleye çağırıyoruz.
EŞSÖZCÜLER
SEVAL EKŞİCİ ERHAN İÇÖZ
0506 868 1815 0532 553 6420